Zagreb… Sakin ve Medeni..

Açıkçası sevgili Eylem Zagreb’e ucuz uçak bileti bulduğunu söylediğinde ilk önce kafamda soru işaretleri vardı. Ama tatile mi ihtiyacım vardı yoksa, uzaklaşma isteği miydi bilmiyorum, bu sefer nazlanmadan gitmek istedim. Bizim grubun “ucuz uçak bileti bulucusu”dur Eylem. Çoğunlukla “orası nere ki? orada ne var ki?” gibi sinirlendiren sorularla muhatap olur. Ancak memnuniyetim yüzünden kendisine teşekkürü ihmal etmemeliyim 🙂

Zagreb hakkındaki tanımlamamı şöyle yapabilirim sanırım: “gösterişli olmayan, abartısız ama içinde bir çok güzelliği barındıran, düzenli, sakin, temiz, kaostan uzak ve kollarına kendinizi bırakabileceğiniz”. Bu tanımlama benim gibi İstanbul’da yaşayan biri için mucize diyebileceğim bir takım kelimeleri kapsıyor. Tatil için fazla zamanınızın olmadığı, temel amacınızın dinlenmek ve mekan değiştirmek olduğu, aynı zamanda bir Avrupa kentini de göreyim dediğiniz durumlarda Zagreb hedeflerinizden biri olabilir. Sadece Zagreb şehir geziniz için 2 gün gayet yeterli olacaktır.

Yazının başlığında göreceğiniz fotoğraf St.Mark Kilisesi’ne ait. Zagreb’te benim en çok etkilendiğim ve iki gün boyunca üst üste ziyaret ettiğim yapı oldu. 13. yüzyılda inşa edilen ancak 1800’lü yıllarda tamir edilip son haline getirilen ve güzel bir meydanla çevrili olan kilise ilk kez gördüğüm bir detaya sahip, çatısı renkli seramiklerle kaplı. Güneşi gördüğü anlarda o çatının nasıl parladığını anlatamam. Beni çocukluğuma götüren bir ayrıntıydı. Hepimiz meşhur masalı biliriz: Hansel ve Gretel. Aynı o masaldaki gibi duvarları ekmekten, çatısı pastadan bir yapı vardı karşımda 🙂 Sizi bilmem ama bu masalı dinlerken gözümde canlandırdığım eve çok benzediğini söylemeliyim.

Maksimir

İngilizlerin sahip olduğu büyük parkları benim gibi kıskananlar için buradaki Maksimir Park’tan da bahsetmeliyim. 316 hektarlık alana kurulu olan parkın geçmişi 18.yüzyıla dayanıyor. 100 yıllık meşe ağaçları, 100 farklı kuş çeşidinin yaşadığı park, Avrupa’da en farklı türde hayvanın bir arada bulunduğu orman park olma özelliğine sahipmiş. Biz parka gittiğimizde Pazar günüydü ve pek çok aile parktaydı. Ancak kimse üst üste değildi, kimse mangal yapmıyordu ve kimse atletle dolaşmıyordu. Bizim gibi bu görüntülere çok alışkın olanlar için bu sakinlik oldukça şaşırtıcı. Gezerken parkın ortasında yer alan Cafe’de pazar günleri küçük bir klasik müzik konseri verildiği konusunda yönlendirildik. Cafe’de minnacık bebelerin babalarının kucaklarında ya da arabalarında o müziği ses çıkarmadan dinlemelerine şahit olmak benim için ütopik bir deneyimdi. Çocuklarımızı biz mi böyle sakin yetiştiremiyoruz ya da bizi ne engelliyor bilmiyorum ama ebeveynlerden rica ediyorum, hiç olmazsa biraz denesek?

Mirogoj

Kesinlikle etkilendiğim üçüncü mekan ise Mirogoj mezarlığıydı. Genelde yurtdışı seyahatlerimde mezarlık gezmeyi planlamıyorum elbette. Ancak ekipçe Derya’nın ısrarlarına dayanamayarak ve yaklaşık 2 saat yürüyerek Mirogoj’a geldiğimizde hepimiz bu çabamıza değdiğini düşündük. Kemerli duvarları, yeşilliği ve heykelleri ile görsel bir şölen sunarken, ruhani olarak da çarpıcı bir etki yaratıyor. Gezilecek yerler listenize burayı da almanız gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki bizim gibi 2 saat yürüyerek değil, merkezden 10 dk’da otobüsle gelmeyi planlayın lütfen 🙂

Ljortscak

Bunların dışında Lotrscak Kulesi beğendiğim başka bir yapıydı. Kuş bakışı tüm şehrin önünüzde serili olması haricinde güzel de bir hikayesi var. 13.yüzyıl ortalarına doğru Tatarlar’ın Macaristan’ı işgal etmeleri sonucunda o dönemin Macar Kralı Zagreb’e kaçar ve buranın halkı kendisine güvenle kalacağı bir yer sağlar. Bu gösterilen misafirperverlik karşısında minnettarlık olarak 1242 yılında kralın fermanı ile Zagreb’e Serbest Kral Şehri Statüsü verilir. Bu dönemi anmak amacıyla her gün öğle vaktinde sembolik olarak bu kuleden top atışı yapılıyor, duyduğunuzda korkmayın 🙂

Zagreb Genel1

Tüm bunların dışında Zagreb Katedrali’ni gezebilir, güzel sanat eserleri görebilir, Tkalciceva barlarında özel yapım biralar içebilir ya da Preradovićeva’daki güzel restoranlarda yemek yiyebilirsiniz. Zagreb size ummadığınız anlarda ummadığınız güzellikler yaşatan bir şehir.

Keyifle gezmeniz dileğiyle..

Delphi – Tanrıların Dağı – Yunanistan

Hayatınızda yeme-içme ritüelleri önemliyse ve tatilinizde yurt dışı seyahati yapma imkanınız varsa, Yunanistan önemli ülkelerden biri haline geliyor. Özellikle deniz tatili yapmak isteyen pek çok kişinin Yunanistan’ı ziyaret ettiğini ya da ziyaret etmek için hazırlık yaptığını biliyorum. Evet yeme-içme kültürleri bize yakın.. Evet denizi şahane.. Evet bizim nadide tatil beldelerimiz kadar kalabalık ve fahiş fiyatlı değil.. Tüm bu unsurlar Yunanistan’ın cazip bir bölge olmasına ve merak uyandırmasına neden oluyor. Ancak benim bu yazıda bahsetmek istediğim muhteşem deniz ve deniz ürünleri değil. Yunanistan’ın deniz turizmi kadar tarih, mitoloji ve dağ turizmi de eşsiz diyebiliriz. Bu noktada biraz tarih, biraz mitoloji seviyorsanız, gözden biraz daha uzak olan Delphi’yi görmelisiniz.

Parnassos dağlarının yokuşunda bulunan Delphi benim için son derece mistik ve etkileyici mekanlardan biri. İlk ziyaretimi inanılmaz puslu bir havada gerçekleştirmiştim. Aynı mitolojik hikayede olduğu gibi, sanki taşların arasından kehanet gerçekleştirmeye neden olan dumanlar çıkıyor gibiydi. Sanki birazdan bir yerlerden kahin ortaya çıkacak ve gelecekle ilgili kehanetlerini dinleyecektim. Dünyanın merkezi sayılan, eşsiz bir noktadaydım.

Rivayet odur ki; dünyanın merkezini bulmak isteyen Zeus, dünyanın zıt uçlarına iki kartal gönderir. Bu kartallar Delphi’de birbirleriyle çarpışırlar. Böylece Zeus dünyanın merkezinin burası olduğuna karar verir ve “omphalos” adı verilen, “göbek” anlamına gelen büyük, yumurta şeklinde bir taşla bu noktaya damgasını vurur. Burada yerdeki yarıklardan mutluluk veren soğuk bir buhar çıkar. Yarığın hemen yanında ise üç ayaklı yüksek bir taburenin üzerinde kahin oturur ve bu buharı teneffüs ederek, sadece rahipler tarafından anlaşılabilecek sihirli kelimelerle kehanetlerini söyler. Bu kehanetler aslında yüce Apollo’nun sözleridir. (İzleyenler bilir, 300 Spartalı’nın meşhur sahnelerinden birinde de bu mitolojik sahne canlandırılmıştır).

delphi9

Bir mekanı önemli kılan unsurlardan biri öyküdür. Öyküleri dinlediğinizde o mekanda soluduğunuz hava farklılaşır, olaylar gözünüzde canlandırır ve heyecan duyarsınız. Delphi de benim için böyle bir mekan işte. Ama sadece öyküleriyle değil, tamamlayıcı unsurlarıyla da önemli bir yer. Ziyaret edeceğim yerleri seçerken, önem verdiğim diğer konu tabii ki yeme-içme konusunda cazip seçeneklere sahip olması. Yunanistan’ın sevdiğim özelliklerinden biri, ister plaja gidin ister bir dağ köyüne muhteşem yemeklerin sunulduğu restoranlara rastlayabiliyorsunuz. Çekici olan ise bu muhteşemliğin son derece basit bir şeymiş gibi size sunulması. Abartılı bir sunumla değil, fahiş fiyatta değil, sadece olması gerektiği gibi..

Delphi’ye giderken içinden geçeceğiniz Arahova köyünde de böyle restoranlarla karşılaşacaksınız. Bu dağ köyündeki restoranlarda ağırlıklı olarak ızgara et yeniyor. Zaten köye girdiğinizde etrafa yayılmış olan ızgara et kokusu aç olmasanız bile sizi kendisine çekiyor. Mangal seven bir toplumun çocukları olduğumuz için, bu ortam doğal olarak sizi heyecanlandırıyor. Açıkçası burada yediğim ızgara etleri unutmakta zorlanıyorum. Izgara kuzu pirzola, limon soslu tencere kuzu ya da keçi eti, kokoreç ve tercih edenler için domuz ızgara… Bunların yanında haşlanmış otlar ve yunan salatası gibi klasikler zaten yunan sofralarının olmazsa olmazları. Çoğu restoranda sunulan lezzetli ev şaraplarını  da unutmamak gerek. Tüm bu güzelliklerinin yanı sıra Arahova kış mevsiminde önemli bir kayak merkezi. Özellikle hafta sonu bu konuda çok ziyaret alıyor.

delphiyemek

Mitoloji, yeme-içme, hem dinlence, hem eğlence… Bir mekandan daha fazla ne isteyebiliriz ki.. Ben çok keyif aldım, sizin de yolunuz düşerse keyif almanız dileğiyle…