Netflix son derece etkin bir şekilde yönetilen bir platform. İzleyicilerin tercihlerini yakından takip ederek, buna dayalı hiç akla gelmeyecek çözümleri cesurca uygulamaları takdire şayan.
Bu platformda ilgiyle takip ettiğim serilerden birisi de “Chef’s Table”. Uzun süredir yeme-içme sektöründeki gelişmeleri, “fine dining” konseptini, şarap dünyasını takip etmeye çalışıyorum. Ancak “Fine dining” konseptinin tam olarak ne anlama geldiğini bu seriyle anladım diyebilirim.
Chef’s Table serisi, üst düzey şeflerin günümüzde neden “sanatçı” olarak değerlendirildiklerini net olarak izleyiciye aktaran ve hatta bu olguyu kabul ettiren bir belgesel. Bu sanatçıların yaşamlarını ve bulundukları noktaya gelişlerini, belgeselden öte bir film gibi izliyorsunuz. Üst düzey şefler gerçekten kendilerine bahşedilen bir yetenekle ve yemek yapma/yaratma tutkusu içlerine yerleştirilmiş şekilde doğuyorlar. Her birinin kendisini yemeğe bağlayan hikayeleri var. Kimi için bu babaanne sevgisi olurken, kimi için denize ve adaya bağlılık, kimi için memnun olmayan bir babayı memnun etme isteği, kimi içinse sadece “mükemmellik tutkusu”.. Ama hangi nedenle bağlanmış olurlarsa olsunlar, hepsinin bu tutkuya hayatlarını adadıklarını net olarak görebiliyorsunuz.
Şeflerin diğer sanatçılarda olduğu gibi doğanın bileşenlerini en üst düzeyde tanıma, doğayla bütünleşme ve doğanın verdiklerini saygıyla kabul etme davranışına sahip oldukları bir gerçek. Çünkü kullandıkları enstrüman doğanın tam da kendisi. Bu nedenle öncelikle doğanın verdiklerini iyi tanımayı, dokundukları, kokladıkları anda aldıkları duyguyu tabaklarına yansıtmayı ve malzemelerine saygılarını bu yarattıkları tabaklarla sunmayı amaçlıyorlar. Bunun yanı sıra tabaklarında kimi zaman resimlerin, heykellerin ve diğer sanat dallarının yansıtıldığını veya bu eserlerden esinlenildiğini de bu belgeselde görüyoruz. Bu nedenle diğer sanat dallarına duyulan ilgi de bu sanat dalındaki yaratıcılığı etkiliyor diyebiliriz.
Şimdi yazarken farkediyorum ki, aslında film olduğu hissini veren belgesel, doğadan yararlanılarak sergilenen yemek yaratma sanatının, diğer sanatlarla olan işbirliğini ortaya koymasıyla ayrı bir boyut açıyor bize. Aynı Rönesans’taki ressamların ve heykeltıraşların neredeyse ameliyat yapabilecek olgunluğa erişecek kadar insan vücuduyla ve dolayısıyla bilimle iç içe olması gibi. Hayat, doğa, sanat, bilim…
Benim için bu yönleriyle etkileyici olan belgesel müzikleriyle de tam dengeyi yakalamış gibi. Girişteki Vivaldi’nin Dört Mevsim’i belgeselin etkileyiciliğini perçinliyor.
Benim kadar keyif alarak izlemenizi dilerim 🙂
Chef’s Table – Season 1 | Official Trailer [HD] | Netflix
#Netflix #ChefsTable #Vivaldi #finedining
Sonderece keyifli insanı alıp götüren birbirinden değişik hikayeler ben çok ilgiyle ve severek izliyorum muhteşem
BeğenBeğen